hayat basit kâr zarar hesaplarına vurulabilecek bir şey değildir lan!
Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın temel dayanaklarından birini, esas olarak prime dayalı bir sigorta sistemi olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) oluşturuyor. Bu sistem, çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın, 18 yaşın üstünde olan ve belirlenen yoksulluk sınırının üzerinde (asgari ücretin üçte birinden fazla) gelire sahip kişilerin, belirli miktarlarda prim ödeyerek sigortalı olmaları üzerine kuruludur.
GSS sisteminde, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) finanse ettiği hizmet, Temel Teminat Paketi'nin kapsamıyla sınırlandırılır. Diğer bir ifadeyle, sağlık hizmetinden yararlanacak olanlar, kapsamın dışındaki hizmetler için ayrıca ödeme yapacaklardır. Bu, "temel teminat paketi" dışında kalan tüm sağlık hizmetlerinin paralı hale gelmesi, sonuçta da dar gelirli kesimin "paket"in dışındaki sağlık hizmetlerinden yararlanamaması anlamına gelir.
GSS sisteminde dikkate alınması gereken bir diğer nokta, kapsayıcılığı konusu. Tarımsal istihdamın önemli bir yer tuttuğu ülkemizde, prim sisteminin ne oranda uygulanabileceği tartışmalı. Bu yeni sistemde, ödenmemiş primler nedeniyle devlete borçlanan, aynı nedenle sistemin dışına çıkartılarak sağlık sigortasının kapsadığı hizmetlerden yararlanamayanların sayısının giderek artacağını öngörebiliriz. Bağ-Kur'luların yüzde 60'ının primlerini ödeyemediği için sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını hatırlayalım.
Öngörülen sağlık sisteminin, hastaları kendi tercihlerini yapmaya teşvik eden yönü nedeniyle ilk planda hizmet alanlara cazip gelmesi beklenebilir. Aslında söz konusu olan, rekabeti artırıcı ve devleti mümkün olduğunca sağlık alanından geri çekerek sorumluluklarının önemli bir kısmını piyasaya bırakmayı öngören bir sistemdir. Bu sistemde, SGK, özel sermayeli ya da idari ve mali yönden özerkleştirilmiş hastanelerden hizmet satın alacaktır. Verilen hizmetin bedeli SGK tarafından belirleniyor. Ayrıca, bu sistemde devlete ait her türlü taşınmaz ve taşınırların elden çıkartılması söz konusu. Bunun nasıl bir yapılanma içinde gerçekleştirileceği sorusunun yanıtını ise, tasarı aşamasında olan Kamu Hastane Birlikleri Yasası'nda bulabiliriz.
Kamu Hastane Birlikleri yasa tasarısı
Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı ile kamu hastaneleri, "sağlık işletmesi" konumuna geçirilerek kendi kendilerini yöneten, özerk işletmeler haline getirilmek isteniyor. Diğer bir ifadeyle, bu tasarı, kamu hastaneleri için idari ve mali özerkliğe dayalı bir örgütlenme modeli öngörüyor. Aslında bu modelin bir adım ötesi, kamu hastanelerinin özelleştirilmesidir. Yasa tasarısında, Yönetim Kurulu'na bu yetkinin verilmiş olduğunu görüyoruz.
Tasarıda Birliklerin finansmanı için Hazine katkısı öngörülmüyor. Bu da kamu hastanelerinin devlet bütçesinden finanse edilmemesi anlamına gelir. Devlet, bu yapılanma içinde sağlık hizmetlerinin sağlayıcısı olmaktan çıkıyor, sadece sağlık hizmetlerini finanse etme rolünü üstleniyor. Böylece, hizmet sunumu ile finansmanın birbirinden ayrılması sağlanmış oluyor.
Aile hekimliği modeli
Aile hekimliği, oluşturulmak istenen sistemde özel bir konuma sahip. Aile hekimliği modeli ile birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi hedefleniyor. Bu modelde, finansmanın SGK ile yapılacak bir yıllık sözleşmelerle sağlanacağı bir muayenehane hekimliği uygulamasının öne çıktığını görüyoruz. Aile hekimliğinin sağlık ocaklarının yerini almasıyla birlikte, prim ödeyemeyen, bu nedenle de sistem dışında kalan vatandaşlar, birinci basamak dahil hiçbir hizmetten yararlanamaz duruma geleceklerdir. Sağlık ocakları tasfiye edilirken, koruyucu sağlık hizmetlerinin kim tarafından sunulacağı ise bilinmiyor.
Nasıl bir sağlık sistemi?
Sağlık sistemlerinin iki önemli modeli, Sosyal Sağlık Sigortası sistemi ve Ulusal Sağlık Hizmetleri sistemidir. Sağlık sigortası sistemleri ağırlıklı olarak primlerle finanse edilirken, ulusal sağlık hizmetleri genel vergilerden finanse edilir ve sağlık hizmeti almayı bir vatandaşlık hakkı olarak kabul eder.
Ulusal sağlık hizmetlerinde doktorlara maaş olarak ödeme yapılmasına karşın, sağlık sigortası sistemlerinde doktorlara hizmet başına ücret ödenmesi yapılır. Ülkemizde gündemde olan, "performans" olarak adlandırılan yeni ücretlendirme sistemi, bir tür "hizmet başı ödeme" sistemidir. Bugün, bu tür bir sigorta sistemi, çalışanlara güvencesiz, özlük haklarından yoksun "sözleşmeli" konumda bir çalışma vaat ediyor. "Tam gün" adı kullanılarak getirilmek istenen, tam da bu değil mi?
Bugün, gelişmekte olan birçok ülkenin, sağlık reformları adı altında, ulusal sağlık sistemi modeli yerine, sosyal sigorta sistemini benimseme yoluna gittiğini görüyoruz. Bu tercihlerinin gerekçesi olarak, sıklıkla, ek kaynak sağlamada zorluk yaşanması gösterilirken, getirilecek olan prim sistemiyle sağlık hizmetlerinin finansmanı için yeterli kaynağın yaratılabileceği öne sürülüyor. Benzer bir açıklama, ülkemizde de yapılıyor, toplanan vergilerin diğer kamu harcamalarına dahi yetmediği, bu harcamanın vergilerle ödenmesinin mümkün görünmediği dile getiriliyor. Reformlar planlanırken, harcamaların devletin genel bütçesinden değil, ödenen primlerle oluşturulan sağlık sigortası fonundan karşılanmasının maliyeti sınırlandıracağı öngörülüyor. Aslında, vergilendirme ile finanse edilen ulusal sağlık hizmetlerinin, tüm kullanıcılara eşit hizmet sunduğu için daha adil, maliyet olarak daha ucuz olduğu, genel bütçeden finanse edildiği için de daha kolay yönetilebildiği biliniyor.
Ülkemizde sağlığın bir dönüşüm ihtiyacı içinde olduğu tartışmasız bir olgu. Tartışmalı olan dönüşümün yönüdür. Yönlerden birinin sağlığın bir vatandaşlık hakkı olarak görüldüğü, birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine öncelik verilen, sağlık hizmetlerinin genel bütçeden karşılandığı, eşit, ulaşılabilir, ücretsiz bir sağlık sistemi olduğunu bu vesileyle hatırlamış olalım.
RAŞİT TÜKEL: Prof. Dr., TTB-Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu Başkanı
Bütçeden sosyal güvenliğe yapılan transfer 26 milyar YTL. Kaçak istihdam ve eksik beyanla istihdamın tek başına yol açtığı kaynak kaybı, 54+62 milyar YTL’den 116 milyar YTL’dir. Yani vergi gelirlerinin yüzde 63’ü. Yıllık bu kadar kaybın yarısının önüne geçilse, bu sistem sürdürülmez olmaktan çıkar. Hatta daha iyi hizmet verilir. Reform adı altındaki cenderelere de gerek kalmaz.
devamı
Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek Platformu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasa tasarısının (SSGSS) geri çekilmesi için 6 Nisan'da İstanbul, Kadıköy'de eylem düzenliyor.
Eyleme katılanTürkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (Türk-İş) bağlı 10 sendika şöyle:
Türkiye Deri İş Sendikası (Deri İş), Türkiye Petrol Kimya Lastik İşçileri Sendikası (Petrol İş), Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava İş), Basın Yayın Grafiker ve Ambalaj Sanayii İşçileri Sendikası (Basın İş), Cam, Çimento, Seramik ve Toprak Sanayi İşçileri Sendikası (Kristal İş), Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası (Tümtis), Denizciler Sendikası, Türkiye Ağaç Sanayii İççileri Sendikası (Ağaç İş), Türkiye Liman ve Kara Tahmil-Tahliye İşçileri Sendikası (Liman İş), Türkiye Ticaret, Koop, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (Tez Koop İş).
"6 Nisan'da eylemdeyiz, Türk-İş'in katılmamasını doğru bulmuyoruz"
Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Musa Selvi eylemle ilgili olarak bianet'e "6 Nisan'da eylemdeyiz" dedi. "Türk-İş Başkanlar Kurulu Toplantısı'nda SSGSS'ye hayır demek için, kadınların emek kayıplarını engellemek için emek bileşenleri olarak ortak tavır belirleme konusunda karar alınmıştı. Türk-İş Emek Platformunun katıldığı 13-14 Mart eylemlerinden sonra taban olarak beklediğimiz cevap verilmedi. Bu sonucu Türk-İş'in savsaklamasını, eyleme katılmamasını doğru bulmuyoruz."
"Türk-İş ortak tavrı sekteye uğratmamalı"
10 sendikanın basın açıklamasında "Konferasyonumuz Türk-İş, Emek Platformu sözcüsü olarak SSGSS'ye karşı ortak tavır almada tereddüt göstermemelidir. Konferederasyonumuz Türk-İş’e bu konuda düşen görev Emek Platformu dönem sözcülüğünün kendisine yüklemiş olduğu sorumluluğa uygun hareket ederek ortak tavırları sekteye uğratacak açıklamalardan kaçınmak olmalıdır. Konfederasyonuz Türk-İş Emek platformunun en önemli gücüdür" dediler.
"SSGSS yasa tasarısının getirdiği hak kayıplarının Emek Platformunun günlerdir verdiği önemli bir mücadele ivmesiyle artık iyice kavranmaya ve tüm kamuoyunda Emek Platformunun mücadelesi büyük destek kazanmaya başladığı" belirtilen açıklamada "Bu umudun kırılmasına izin veremeyiz" dendi.
Konfederasyondan yapılan açıklamadaysa, "Türk-İş süreç boyunca sadece ve sadece kazanımlarla ilgilenmiştir ve bu çerçevede tasarı ile ilgili altın vuruşun 13-14 Mart eylemleri ile yapıldığını düşünmektedir," deniyor. Türk-İş yönetimi "eylemin yerinde ve zamanında kullanılmasının gerekliliğ"ne vurgu yaptığı açıklamada "aksi halde eylemliliğin ciddiyetini ve inandırıcılığını yitireceği" uyarısı yapıyordu.
14 Mart'taki eylem...
14 Mart'ta Emek Platformu'nun SSGSS'ye karşı iş bırakma ve yürüyüş eylemleri ülkenin dört bir yanında gerçekleşti. İzmir'de santral işçileri, Zonguldak'ta maden işçileri, Gebze'de TÜBİTAK çalışanları, Manavgat'ta sendikalı öğretmenler eylemlere katıldı.
Hükümet Emek Platformu'nun 14 Mart'ta tüm Türkiye'de yaptığı eylemler üzerine bazı değişikliklere gitmişti. Türk-İş, Kamu-Sen ve Hak-İş süreci izleyeceklerini söylemiş Platformun diğer bileşenleriyse taleplerinin karşılanmadığını söyleyerek eylem çağrısında bulunmuştu.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipler Birliği (TTB), Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) çağrısıyla çalışanlar bugün (1 Nisan) yarım gün iş bırakarak alanlarda, TBMM'de görüşülen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasa tasarısının geri çekilmesini talep ettiler.
Türkiye'nin her yerinde eş zamanlı yapılan eylemlerde ortak basın açıklaması yapıldı.
"Hükümetin attığı geri adım, hak kayıplarımızın bir kısmını ortadan kaldırsa da, yasanın temel parametrelerinde yeterli değişikliğe gidilmedi" denilen ortak metinde hükümetin uzlaşma varmış gibi bir hava estirdiği söylenerek uzlaşma sağlanmadığı sürece yasanın geri çekilmesi talep edildi. 6 Nisan cumartesi günü yapılacak kitlesel eylemlere çağrı yapıldı.
Kadıköy'de Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden başlayan yürüyüşe yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Ellerindeki SSGSS karşıtı döviz ve pankartlarla İskele meydanına gelen kitle adına açıklamayı Hüseyin Demirdizen okudu.
Çağlayan'da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) önünde yapılan eylemeyse yaklaşık 3 bin kişi katıldı. AKP il binası önünde kısa süren bir gerginlik yaşandı.
DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in bugünkü eyleme ilişkin yaptığı açıklamaya tepki gösterdi. Eyleme katılan emekçiler hakkında “Kanunlara uymazlarsa devletin gücü neyse gereğini yapacaktır" diyen Bakan Çiçek'in demecine Görgün, "Asıl olarak, demokratik hakkın kullanılmasının engellenmesi yasal değildir ve kanun dışıdır. Eylemlerde bir kişinin burnu kanarsa bundan hükümet sorumludur" dedi.
Öğle saatlerinde Ankara Numune hastanesi bahçesinde toplanan bir grup sağlık çalışanı buradan Meclis’e yürümek istedi. Polis burada barikat kurarak eylemcilerin Meclis’in Dikmen kapısına yürümelerine izin vermedi. Barikatı aşmak isteyen sağlık çalışanlarına polis müdahale etti, arbede çıktı.
Eyleme yaklaşık 150 kişi katılırken atılan KESK Şubeler Platformu adına basın açıklamasını okuyan SES Şube Başkanı Timur Ay; "AKP hükümeti bu yasayı meclisten geçirse bile biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Kamu çalışanları olarak mahalle mahalle, ev ev dolaşarak mücadelemizi yoksul halka taşıyacağız" dedi.
Basmane Meydanı'ndan Konak Meydanı'na yürüyen on binlerce emekçi, yasanın tamamen geri çekilmesini istedi. Yürüyüşe özellikle belediye işçilerinin ve Eğitim-Sen üyelerinin katılımı genişti.
Tunceli’de tasarıyı protesto etmek amacıyla toplanan yaklaşık 2 bin kişi yürüdü. Açıklama yapan sendikalar daha sonra beş dakikalık bir oturma eylemi gerçekleştirdi.(EZÖ)
* Bu haberin hazırlanmasına sendika.org, ntvmsnbc.com, Umut Karakoyun ve demokratradyo.com katkıda bulundu. [bianet]