hayat basit kâr zarar hesaplarına vurulabilecek bir şey değildir lan!
Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın temel dayanaklarından birini, esas olarak prime dayalı bir sigorta sistemi olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) oluşturuyor. Bu sistem, çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın, 18 yaşın üstünde olan ve belirlenen yoksulluk sınırının üzerinde (asgari ücretin üçte birinden fazla) gelire sahip kişilerin, belirli miktarlarda prim ödeyerek sigortalı olmaları üzerine kuruludur.
GSS sisteminde, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) finanse ettiği hizmet, Temel Teminat Paketi'nin kapsamıyla sınırlandırılır. Diğer bir ifadeyle, sağlık hizmetinden yararlanacak olanlar, kapsamın dışındaki hizmetler için ayrıca ödeme yapacaklardır. Bu, "temel teminat paketi" dışında kalan tüm sağlık hizmetlerinin paralı hale gelmesi, sonuçta da dar gelirli kesimin "paket"in dışındaki sağlık hizmetlerinden yararlanamaması anlamına gelir.
GSS sisteminde dikkate alınması gereken bir diğer nokta, kapsayıcılığı konusu. Tarımsal istihdamın önemli bir yer tuttuğu ülkemizde, prim sisteminin ne oranda uygulanabileceği tartışmalı. Bu yeni sistemde, ödenmemiş primler nedeniyle devlete borçlanan, aynı nedenle sistemin dışına çıkartılarak sağlık sigortasının kapsadığı hizmetlerden yararlanamayanların sayısının giderek artacağını öngörebiliriz. Bağ-Kur'luların yüzde 60'ının primlerini ödeyemediği için sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını hatırlayalım.
Öngörülen sağlık sisteminin, hastaları kendi tercihlerini yapmaya teşvik eden yönü nedeniyle ilk planda hizmet alanlara cazip gelmesi beklenebilir. Aslında söz konusu olan, rekabeti artırıcı ve devleti mümkün olduğunca sağlık alanından geri çekerek sorumluluklarının önemli bir kısmını piyasaya bırakmayı öngören bir sistemdir. Bu sistemde, SGK, özel sermayeli ya da idari ve mali yönden özerkleştirilmiş hastanelerden hizmet satın alacaktır. Verilen hizmetin bedeli SGK tarafından belirleniyor. Ayrıca, bu sistemde devlete ait her türlü taşınmaz ve taşınırların elden çıkartılması söz konusu. Bunun nasıl bir yapılanma içinde gerçekleştirileceği sorusunun yanıtını ise, tasarı aşamasında olan Kamu Hastane Birlikleri Yasası'nda bulabiliriz.
Kamu Hastane Birlikleri yasa tasarısı
Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı ile kamu hastaneleri, "sağlık işletmesi" konumuna geçirilerek kendi kendilerini yöneten, özerk işletmeler haline getirilmek isteniyor. Diğer bir ifadeyle, bu tasarı, kamu hastaneleri için idari ve mali özerkliğe dayalı bir örgütlenme modeli öngörüyor. Aslında bu modelin bir adım ötesi, kamu hastanelerinin özelleştirilmesidir. Yasa tasarısında, Yönetim Kurulu'na bu yetkinin verilmiş olduğunu görüyoruz.
Tasarıda Birliklerin finansmanı için Hazine katkısı öngörülmüyor. Bu da kamu hastanelerinin devlet bütçesinden finanse edilmemesi anlamına gelir. Devlet, bu yapılanma içinde sağlık hizmetlerinin sağlayıcısı olmaktan çıkıyor, sadece sağlık hizmetlerini finanse etme rolünü üstleniyor. Böylece, hizmet sunumu ile finansmanın birbirinden ayrılması sağlanmış oluyor.
Aile hekimliği modeli
Aile hekimliği, oluşturulmak istenen sistemde özel bir konuma sahip. Aile hekimliği modeli ile birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi hedefleniyor. Bu modelde, finansmanın SGK ile yapılacak bir yıllık sözleşmelerle sağlanacağı bir muayenehane hekimliği uygulamasının öne çıktığını görüyoruz. Aile hekimliğinin sağlık ocaklarının yerini almasıyla birlikte, prim ödeyemeyen, bu nedenle de sistem dışında kalan vatandaşlar, birinci basamak dahil hiçbir hizmetten yararlanamaz duruma geleceklerdir. Sağlık ocakları tasfiye edilirken, koruyucu sağlık hizmetlerinin kim tarafından sunulacağı ise bilinmiyor.
Nasıl bir sağlık sistemi?
Sağlık sistemlerinin iki önemli modeli, Sosyal Sağlık Sigortası sistemi ve Ulusal Sağlık Hizmetleri sistemidir. Sağlık sigortası sistemleri ağırlıklı olarak primlerle finanse edilirken, ulusal sağlık hizmetleri genel vergilerden finanse edilir ve sağlık hizmeti almayı bir vatandaşlık hakkı olarak kabul eder.
Ulusal sağlık hizmetlerinde doktorlara maaş olarak ödeme yapılmasına karşın, sağlık sigortası sistemlerinde doktorlara hizmet başına ücret ödenmesi yapılır. Ülkemizde gündemde olan, "performans" olarak adlandırılan yeni ücretlendirme sistemi, bir tür "hizmet başı ödeme" sistemidir. Bugün, bu tür bir sigorta sistemi, çalışanlara güvencesiz, özlük haklarından yoksun "sözleşmeli" konumda bir çalışma vaat ediyor. "Tam gün" adı kullanılarak getirilmek istenen, tam da bu değil mi?
Bugün, gelişmekte olan birçok ülkenin, sağlık reformları adı altında, ulusal sağlık sistemi modeli yerine, sosyal sigorta sistemini benimseme yoluna gittiğini görüyoruz. Bu tercihlerinin gerekçesi olarak, sıklıkla, ek kaynak sağlamada zorluk yaşanması gösterilirken, getirilecek olan prim sistemiyle sağlık hizmetlerinin finansmanı için yeterli kaynağın yaratılabileceği öne sürülüyor. Benzer bir açıklama, ülkemizde de yapılıyor, toplanan vergilerin diğer kamu harcamalarına dahi yetmediği, bu harcamanın vergilerle ödenmesinin mümkün görünmediği dile getiriliyor. Reformlar planlanırken, harcamaların devletin genel bütçesinden değil, ödenen primlerle oluşturulan sağlık sigortası fonundan karşılanmasının maliyeti sınırlandıracağı öngörülüyor. Aslında, vergilendirme ile finanse edilen ulusal sağlık hizmetlerinin, tüm kullanıcılara eşit hizmet sunduğu için daha adil, maliyet olarak daha ucuz olduğu, genel bütçeden finanse edildiği için de daha kolay yönetilebildiği biliniyor.
Ülkemizde sağlığın bir dönüşüm ihtiyacı içinde olduğu tartışmasız bir olgu. Tartışmalı olan dönüşümün yönüdür. Yönlerden birinin sağlığın bir vatandaşlık hakkı olarak görüldüğü, birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine öncelik verilen, sağlık hizmetlerinin genel bütçeden karşılandığı, eşit, ulaşılabilir, ücretsiz bir sağlık sistemi olduğunu bu vesileyle hatırlamış olalım.
RAŞİT TÜKEL: Prof. Dr., TTB-Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu Başkanı
Bütçeden sosyal güvenliğe yapılan transfer 26 milyar YTL. Kaçak istihdam ve eksik beyanla istihdamın tek başına yol açtığı kaynak kaybı, 54+62 milyar YTL’den 116 milyar YTL’dir. Yani vergi gelirlerinin yüzde 63’ü. Yıllık bu kadar kaybın yarısının önüne geçilse, bu sistem sürdürülmez olmaktan çıkar. Hatta daha iyi hizmet verilir. Reform adı altındaki cenderelere de gerek kalmaz.
devamı
Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek Platformu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasa tasarısının (SSGSS) geri çekilmesi için 6 Nisan'da İstanbul, Kadıköy'de eylem düzenliyor.
Eyleme katılanTürkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (Türk-İş) bağlı 10 sendika şöyle:
Türkiye Deri İş Sendikası (Deri İş), Türkiye Petrol Kimya Lastik İşçileri Sendikası (Petrol İş), Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava İş), Basın Yayın Grafiker ve Ambalaj Sanayii İşçileri Sendikası (Basın İş), Cam, Çimento, Seramik ve Toprak Sanayi İşçileri Sendikası (Kristal İş), Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası (Tümtis), Denizciler Sendikası, Türkiye Ağaç Sanayii İççileri Sendikası (Ağaç İş), Türkiye Liman ve Kara Tahmil-Tahliye İşçileri Sendikası (Liman İş), Türkiye Ticaret, Koop, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (Tez Koop İş).
"6 Nisan'da eylemdeyiz, Türk-İş'in katılmamasını doğru bulmuyoruz"
Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Musa Selvi eylemle ilgili olarak bianet'e "6 Nisan'da eylemdeyiz" dedi. "Türk-İş Başkanlar Kurulu Toplantısı'nda SSGSS'ye hayır demek için, kadınların emek kayıplarını engellemek için emek bileşenleri olarak ortak tavır belirleme konusunda karar alınmıştı. Türk-İş Emek Platformunun katıldığı 13-14 Mart eylemlerinden sonra taban olarak beklediğimiz cevap verilmedi. Bu sonucu Türk-İş'in savsaklamasını, eyleme katılmamasını doğru bulmuyoruz."
"Türk-İş ortak tavrı sekteye uğratmamalı"
10 sendikanın basın açıklamasında "Konferasyonumuz Türk-İş, Emek Platformu sözcüsü olarak SSGSS'ye karşı ortak tavır almada tereddüt göstermemelidir. Konferederasyonumuz Türk-İş’e bu konuda düşen görev Emek Platformu dönem sözcülüğünün kendisine yüklemiş olduğu sorumluluğa uygun hareket ederek ortak tavırları sekteye uğratacak açıklamalardan kaçınmak olmalıdır. Konfederasyonuz Türk-İş Emek platformunun en önemli gücüdür" dediler.
"SSGSS yasa tasarısının getirdiği hak kayıplarının Emek Platformunun günlerdir verdiği önemli bir mücadele ivmesiyle artık iyice kavranmaya ve tüm kamuoyunda Emek Platformunun mücadelesi büyük destek kazanmaya başladığı" belirtilen açıklamada "Bu umudun kırılmasına izin veremeyiz" dendi.
Konfederasyondan yapılan açıklamadaysa, "Türk-İş süreç boyunca sadece ve sadece kazanımlarla ilgilenmiştir ve bu çerçevede tasarı ile ilgili altın vuruşun 13-14 Mart eylemleri ile yapıldığını düşünmektedir," deniyor. Türk-İş yönetimi "eylemin yerinde ve zamanında kullanılmasının gerekliliğ"ne vurgu yaptığı açıklamada "aksi halde eylemliliğin ciddiyetini ve inandırıcılığını yitireceği" uyarısı yapıyordu.
14 Mart'taki eylem...
14 Mart'ta Emek Platformu'nun SSGSS'ye karşı iş bırakma ve yürüyüş eylemleri ülkenin dört bir yanında gerçekleşti. İzmir'de santral işçileri, Zonguldak'ta maden işçileri, Gebze'de TÜBİTAK çalışanları, Manavgat'ta sendikalı öğretmenler eylemlere katıldı.
Hükümet Emek Platformu'nun 14 Mart'ta tüm Türkiye'de yaptığı eylemler üzerine bazı değişikliklere gitmişti. Türk-İş, Kamu-Sen ve Hak-İş süreci izleyeceklerini söylemiş Platformun diğer bileşenleriyse taleplerinin karşılanmadığını söyleyerek eylem çağrısında bulunmuştu.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipler Birliği (TTB), Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) çağrısıyla çalışanlar bugün (1 Nisan) yarım gün iş bırakarak alanlarda, TBMM'de görüşülen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasa tasarısının geri çekilmesini talep ettiler.
Türkiye'nin her yerinde eş zamanlı yapılan eylemlerde ortak basın açıklaması yapıldı.
"Hükümetin attığı geri adım, hak kayıplarımızın bir kısmını ortadan kaldırsa da, yasanın temel parametrelerinde yeterli değişikliğe gidilmedi" denilen ortak metinde hükümetin uzlaşma varmış gibi bir hava estirdiği söylenerek uzlaşma sağlanmadığı sürece yasanın geri çekilmesi talep edildi. 6 Nisan cumartesi günü yapılacak kitlesel eylemlere çağrı yapıldı.
Kadıköy'de Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden başlayan yürüyüşe yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Ellerindeki SSGSS karşıtı döviz ve pankartlarla İskele meydanına gelen kitle adına açıklamayı Hüseyin Demirdizen okudu.
Çağlayan'da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) önünde yapılan eylemeyse yaklaşık 3 bin kişi katıldı. AKP il binası önünde kısa süren bir gerginlik yaşandı.
DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in bugünkü eyleme ilişkin yaptığı açıklamaya tepki gösterdi. Eyleme katılan emekçiler hakkında “Kanunlara uymazlarsa devletin gücü neyse gereğini yapacaktır" diyen Bakan Çiçek'in demecine Görgün, "Asıl olarak, demokratik hakkın kullanılmasının engellenmesi yasal değildir ve kanun dışıdır. Eylemlerde bir kişinin burnu kanarsa bundan hükümet sorumludur" dedi.
Öğle saatlerinde Ankara Numune hastanesi bahçesinde toplanan bir grup sağlık çalışanı buradan Meclis’e yürümek istedi. Polis burada barikat kurarak eylemcilerin Meclis’in Dikmen kapısına yürümelerine izin vermedi. Barikatı aşmak isteyen sağlık çalışanlarına polis müdahale etti, arbede çıktı.
Eyleme yaklaşık 150 kişi katılırken atılan KESK Şubeler Platformu adına basın açıklamasını okuyan SES Şube Başkanı Timur Ay; "AKP hükümeti bu yasayı meclisten geçirse bile biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Kamu çalışanları olarak mahalle mahalle, ev ev dolaşarak mücadelemizi yoksul halka taşıyacağız" dedi.
Basmane Meydanı'ndan Konak Meydanı'na yürüyen on binlerce emekçi, yasanın tamamen geri çekilmesini istedi. Yürüyüşe özellikle belediye işçilerinin ve Eğitim-Sen üyelerinin katılımı genişti.
Tunceli’de tasarıyı protesto etmek amacıyla toplanan yaklaşık 2 bin kişi yürüdü. Açıklama yapan sendikalar daha sonra beş dakikalık bir oturma eylemi gerçekleştirdi.(EZÖ)
* Bu haberin hazırlanmasına sendika.org, ntvmsnbc.com, Umut Karakoyun ve demokratradyo.com katkıda bulundu. [bianet]
2008-03-26
IMF ve Dünya Bankasının dayatmaları sonucu gündeme gelen ve sağlık ve sosyal güvenlik alanının piyasalaştırılmasını hedefleyen SSGSS yasası, uzun süredir emek örgütlerinin ve kamuoyunun gündemini meşgul etmektedir. KESK, SSGSS yasası ilk gündeme geldiği andan itibaren bu yasanın Sosyal Devlet anlayışının tasfiyesinin bir parçası olduğunu tespit ederek, bu yasayla halkın sağlık ve sosyal güvenlik haklarının büyük bir tahribata uğrayacağını dile getirmiştir. Bugüne dek, kimi zaman kendi örgütlülüğümüzle kimi zamansa değişik emek ve meslek örgütleriyle birlikte, sağlık hakkımızı ve geleceğimizi elimizden almaya çalışan bu yasaya karşı mücadelemizi sürdürdük.
KESK, başından bu yana SSGSS yasasının taşıdığı “neo-liberal öz”e itiraz ederek, yasanın tümden geri çekilmesini istemiş ve bu yöndeki taleplerini dile getirmiştir. Bunun yanı sıra, bugüne kadar, yasaya karşı kamuoyu bilinci oluşturabilmek ve güçlü bir muhalefet inşa edebilmek için mümkün olan en geniş toplumsal kesimlerle yan yana gelmek için çaba sarf etmiştir.
Bilindiği gibi, SSGSS yasasının meclis Genel Kurulu gündemine getirileceğinin kesinleşmesiyle, Emek Platformu uzun bir aradan sonra yeniden bir araya gelmiş ve yapılan toplantıda bir dizi eylem ve etkinlik kararı alınmıştı.
Toplantıda alınan karar gereği 13 Mart 2008 tarihinde bütün illerde ortak basın açıklamaları düzenlenmiş, 14 Mart 2008 tarihinde ise yurt genelinde 2 saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirilmiştir.
Emek Platformu’nun bu kararlı tutumu, kamuoyu tarafından umutla karşılandığı gibi, Hükümeti de bugüne kadar dikkate almadığı emek kesimleriyle yeniden masaya oturmaya zorlamıştır. Emek Platformu kendi içerisinde yaptığı çalışmalar sonucunda SSGSS yasasına karşı itirazlarını 19 başlık altında toplamış ve bu başlıkları ortaklaşa savunma kararı almıştır.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, İşçi ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonları ve Emekli Dernekleriyle bir araya gelerek görüşmelerde bulunmuştur. Bu görüşmelere paralel olarak Bakanlığın ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun uzmanları ile yasa üzerinde çeşitli çalışmalar yürütülmüştür.
Tüm bu çalışma ve toplantıların ardından 24 Mart 2008 tarihinde Emek Platformu Başkanlar Kurulu bir kez daha bir araya gelerek, yaşanan gelişmelerle ilgili fikir alışverişinde bulunmuş ve aynı gün öğleden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile yapılacak görüşmede takınılacak tutum konusunda ortaklığa varılmıştır. Bu ortaklaşmaya göre yasayla büyük hak kayıplarına uğrayacağımız 7 temel başlık konusunda “olmazsa olmaz” bir kararlılık göstereceğimizin altı çizilmiştir. Bu temel başlıklar: prim ödeme gün sayısının 7000 olarak belirlenmesi, emeklilik yaşının 58-60 olarak kalması, aylık bağlama oranlarında hak kaybının olmaması, fiili hizmet zamlarının kapsamının daraltılmaması, temel teminat paketi- ilaç-fiyatlandırma komisyonlarına meslek örgütleri temsilcisinin alınması, Emekli aylıklarının hesaplanmasında refah payının tamamının yansıtılması ve katkı-katılım paylarının kaldırılması olarak tespit edilmiştir.
24 Mart 2008 Pazartesi saat 15.00’de, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile SSGSS yasası hakkındaki değerlendirme, itiraz ve önerilerimizi dile getirdiğimiz bir görüşme yapılmıştır. Yaklaşık 5 saat süren toplantı sonucunda Emek Platformu’nun önerilerini dinleyen Bakan ve Uzmanlar bazı konu başlıklarında taleplerimize paralel düzenlemelere gidilebileceğini dile getirmiştir. Toplantı sonrasında Faruk Çelik bir açıklama yaparak söz konusu toplantıda katedilen mesafe ile ilgili basına bir açıklama yapmıştır. Bakan Çelik’in açıklaması ardından Emek Platformu adına Türk İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu da bir açıklama yaparak bazı hususlarda görüş birliğine varıldığını, fakat Emek Platformu’nun itirazı olan konuları önümüzdeki günlerde de gündemden düşürmeyeceğini dile getirmiştir.
Yapılan görüşme sonucunda yasadaki bazı parametrelerde Hükümet geri adım atmış, fakat yasanın bütünlüğüne sirayet eden özde bir değişim olmamıştır. Diyalog sürecinde hükümetin attığı geri adım, hak kayıplarımızın bir kısmını ortadan kaldırır nitelikte olsa da, yasa geleceğimizi tehdit etmeye devam etmektedir. KESK, Emek Platformunda belirlenmiş olan temel parametrelerde bütünlüklü bir değişim olmadığı sürece SSGSS yasasına karşı mücadele etmekte kararlıdır.
SSGSS Yasası İle İlgili Emek Platformu Önerileri ve Bakanlıkta Yapılan Toplantı Sonucu Gelinen Noktaları PDF olarak açmak/indirmek için TIKLAYINIZ.
(eğitim sen)Evet, tuhaf gözüküyor ama sosyal güvenlikteki “uzlaşmanın” özeti budur: “Temel parametreler” hariç bir uzlaşmaya varılmış! Biraz daha sadeleştirerek söyleyelim; SSGSS’nin esasında bir uzlaşma yok. Esasta hükümetin dediği (IMF ve Dünya Bankası’nın dediği) olurken esasa girmeyen konularda ise Emek Platformu’nun dediklerinin bir kısmı kabul edilmiş. Nitekim Bakan “uzlaşma gecesi” yaptığı açıklamada “temel parametreler” konusundaki talepleri kabul etmediklerini açıkça söyledi (25 Mart 2008 tarihli gazeteler).
Ancak iki gündür sosyal güvenlikte uzlaşma rüzgârları esiyor. O hırçın hükümet, herkesle kavgalı hükümet; sendikalara “yalancı” diyen başbakan gitmiş onun yerini “sosyal taraflarla” uzlaşmış, sağduyulu, munis bir hükümet ve Çalışma Bakanı almış. Başbakan, Çalışma Bakanı Çelik’i ne kadar takdir etse azdır. Çelik, temel hedeflerinden geri adım atmaksızın bir uzlaşma illüzyonu yaratmayı başardı. Emek Platformu bileşenleri, Bakanlığın kapısındaki o resim içinde yer alarak hükümete adeta can simidi uzattılar; Üstelik SSGSS’nin temel felsefesini değiştiremedikleri halde.
Hükümet sosyal güvenlik müzakeresini gayet “başarılı” yürütmüş ve sözde reforma son aşamada sendikaları da ortak etmeyi başarmıştır. Geri adım atmış izlenimini vererek, tansiyonu düşürmüş, sendikaları oyalamış ve beş saatlik bir toplantı sonunda “7200 gün” sürprizi ile ters köşeye yatırmıştır. “Hâlâ itirazlarımız var” dense de, Bakanlığın kapısındaki “o resim”den ve yaratılan uzlaşma illüzyonundan sonra geçmiş olsun! Kamuoyunun gazı alınmıştır, basının gazı alınmıştır, muhalefetin gazı alınmıştır. Geçmiş olsun! Emek Platformu, mart ayı içinde gayet başarılı yürüttüğü çalışmaları, yükselen toplumsal tepkiyi altın bir tepside hükümete sunmuştur.
SSGSS’nin temel parametreleri (hedefleri) nelerdi? Daha güç, daha geç emeklilik; daha düşük emekli maaşı. Diğer bir ifadeyle sigortalıdan çalışandan daha fazla prim almak ancak daha az hizmet ve hak sunmak. Genel sağlık sigortasının temel parametreleri ise sağlık hizmetlerinin paralı hale getirilmesi, özelleştirilmesi ve piyasalaştırılması idi. SSGSS’nin bütün hükümleri bir oya gibi bu amaçlar doğrultusunda örülmüştü. Peki ne oldu da “uzlaşma” illüzyonu ortaya çıktı? Yakından bakalım:
•Soru: Emekli aylık bağlama oranlarının düşürülmesi konusunda kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. Yeni işe girenlerin emekli aylık bağlama oranları ortalama yüzde 2.6’dan yüzde 2’ye düştü. Halen çalışanların ilk on yıllık hizmeti için yüzde 3.5 olan aylık bağlama oranı on yıldan arta kalan süreler için 3’e düştü.
•Soru: Emeklilik yaşı konusunda kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. 58-60 yaş sürecek ve ileride 65 olacak. Üstelik erken emeklilik pek çok sektörde kaldırıldığı bazı çalışanlara ek süre getirilmiş oldu.
•Soru: Güncelleme katsayısında kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. Emekliler milli gelir artış oranının yüzde 100’den değil yüzde 30’undan yararlanacak. Emekli aylıkları düşecek.
•Soru: Emekli aylıklarının alt sınırında kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. Emekli aylığı alt sınırı yüzde 35-40 olarak saptandı. Özellikle düşük ücretlilerin emekli aylıkları düşecek.
•Soru: Fiili hizmet zammında (itibari hizmet süresi) kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. Gazeteciler dahil geçmişte fiili hizmet süresinden yararlanan çalışanların çoğu artık erken emekli olamayacak.
•Soru: Malullük aylığı konusunda kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. 5 yıl ve 900 gün koşulu 10 yıl ve 1800 güne çıkarıldı. İnsaf! Sanki insanlar keyifleri için malul kalıyor!
•Soru: Emekli aylıklarının yükseltilmesinde, enflasyon ile birlikte refah payının da dikkate alınması konusunda kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. Emekli aylıklarının ilk hesaplanmasında olduğu gibi artırılmasında da emekliler milli gelirden pay alamayacak.
•Soru: Genel sağlık sigortasının temel parametreleri konusunda kimin dediği oldu? Yanıt: Hükümetin. Özel hastanelere ödenecek farklar ve istisnai hizmetlerde ödenecek farklar konusunda hükümetin dediği oldu. Sağlığın özelleşmesinin yolu açıldı.
•Soru: Genel sağlık sigortasında yoksulluk sınırının asgari ücretin üçte biri olarak belirlenmesinde kimin dediği oldu. Yanıt: Hükümetin.
Bardağın dolu tarafını görmediğimi düşünenler için yazayım. Evet bardağın içinde birkaç damla var. Bunlardan biri 7200 gün. Hükümetin 9 binden 7200 güne inmesi hararetle karşılandı ama bu taviz bir illüzyondur. Emekli yaşı ile birlikte ele alınmayan prim gün sayısı fiilen anlamsızdır. Örneğin 7200 prim gün sayısını 45 veya 50 yaşında dolduran bir çalışan 58-60 veya 65 yaşına kadar beklemek zorunda. Onca yıl boşta bekleyemeyeceği için prim gün sayısı fiilen 8-9 bin güne yine yükselecek. Bardaktaki diğer damlalar ise (emzirme yardımı, cenaze yardımı, çeyiz parası, diş protez katkı paylarının düşürülmesi) önemsiz değil ama esası değiştirmeyen konular.
Eğer sendikalar tepki göstermeseydi bu adımlar da atılmayacaktı. Ancak bardaktaki birkaç damla için hükümetin uzlaşma illüzyonu içinde yer almak, SSGSS’yi onaylar duruma düşmek ve Emek Platformu’nun potansiyelini heba etmek gerekmiyordu. Emek Platformu, SSGSS’de kırmızı çizgilerini koruyamadı. Yazık oldu.
aziz çelik-birGün