20 Mart 2008 Perşembe

Anayasa Mahkemesi tarafından birçok maddesi iptal edilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SSGSS) demokratik muhalefetin tüm eleştirilerine rağmen tekrar TBMM'nin gündeminde. Emeklilik ve sağlık hakkını kısıtlayan bu kanun TBMM'de kabul edilirse hepimizi çok daha zor günler bekliyor.

Ülkenin ''kalkındığını, büyüme rekorları kırıldığını'' iddia edenlerin çıkardıkları yeni yasalarda nedense emekçilerin lehine tek bir madde bile bulunmuyor.

Talan edilen sosyal güvenlik fonlarındaki ''açıklar'' milyonları kayıt içine alarak giderileceğine, emeklilik yaşı yükseltilip, prim gün sayısı artırılıyor. Emekliliğimiz gasp ediliyor!

Sağlık hizmetinin her aşamasında sınırlama, katkı payı ve prim sistemi getirilip herkese ek sağlık vergisi konuyor.

Devletin tüm yurttaşlarına vermekle yükümlü olduğu ve bizlerden toplanan vergilerle finanse edilmesi gereken bu sosyal haklar bütçeye yük olarak yansıtılıyor.

Yarısı faiz ve rant gelirlerine aktarılan bütçede silah harcamaları olağanüstü boyutlara tırmandırılıyor.

Sağlığa ayrılan kaynak ise ne yazık ki %3 oranında kalıyor. Oysa sağlık ve sosyal güvenlik hakkı bizim ve çocuklarımızın bugünü ve geleceğini oluşturuyor.

AKP tarafından hazırlattırılan anayasa taslağında da, sosyal devletin önemli simgesi olan sağlık ve sosyal güvenlik hakları, tek bir maddeye indirgenmiştir. Oysa karşı çıktığımız 12 Eylül Anayasası’nda bile sağlık ve sosyal güvenlik hakları 56. maddeden ve 65. maddeye kadar on madde halinde düzenlenmiştir.

AKP'nin anayasa taslağının gerekçesinde asıl niyetin sosyal devletten liberal devlete geçiş olduğu satır aralarında gizlenmiş, sosyal yardıma vurgu yapılarak ''HAK YERİNE İANE'', ''SOSYAL DEVLET'' yerine ''SADAKA DEVLETİ'' anlayışı egemen kılınmaya çalışılmıştır.

BÜTÇEDEN AKTARMA ''KARA DELİK'' DEĞİL SOSYAL DEVLETİN GEREĞİDİR!

Sosyal güvenlik, gelirin yeniden dağılımı demektir. Varlıklı sınıflardan dar gelirli, yoksul kesimlere aktarma yapma amacını taşır.

Türkiye gelir dağılımının iyice bozuk olduğu ülkeler içinde yer almaktadır. Ülkemizde en zengin yüzde 20’lik kesim, milli gelirin neredeyse yarısını almaktayken en yoksul yüzde 20'lik kesimin aldığı pay ise yüzde 10 dolayındadır. Arada 5 kat fark vardır.

Sosyal güvenlik bir anlamda bu gelir adaletsizliğini düzeltmeyi amaçlayan mekanizmaların kullanılmasına hizmet eder. O nedenle bütçeden sosyal güvenliğe yapılan aktarma, hem gelir adaletsizliğinin düzeltilmesine yardımcı olacağı gibi hem de sosyal devlet olmanın bir gereğidir.

Sosyal güvenliğe yapılan aktarmayı ''AÇIK'' ya da ''KARA DELİK'' olarak nitelemek son derece yanlıştır.

Asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretlilerin gelirleri neredeyse sabitlenirken, elektiriğinden suyuna, ulaşımından barınmasına kadar her şey pahalanıyor. Her şey piyasanın, sermayenin, IMF’nin talepleri doğrultusunda seyrediyor.

Oysa bu ülkenin tüm zenginliklerini biz yaratıyoruz. Yolsuzluk, suistimaller ve sömürü ortadan kaldırıldığında bu kaynaklar herkese emeklilik ve sağlık hakkını da içeren insanca bir yaşam sunmaya yeterlidir.

Emek ve meslek örgütleri olarak; haklarına sahip çıkma duyarlılığındaki herkesi iktidarın bu saldırgan yasalarına karşı ortak mücadeleye çağırıyoruz.

Başbakana duyurulur; ''SAĞLIKTA KIYAMET BU SENE KOPAR!''

(taraf-20mart2008)

0 Comments:

Post a Comment